ATASOY AİLESİ

ATASOY AİLESİ

İnsanın kanını donduran soğuk hava ve kuru ayazla birlikte, tüm Maşat Ovayı bembeyaz bir örtü gibi kaplayan karlı bir kış ayında, üç beş arkadaş sönmek üzere olan sobanın başında toplanmıştık o gün… Aramızda, Sadık Selvikavak öğretmene görünmeden kimin bodrumdan odun alıp getirebileceği konusunu tartışıyorduk. En fazla üşüyen ben olmalıyım ki yanımdakilerden, beni Sadık hoca gelirse uyarmalarını isteyerek odunluğa daldım. İki parça odunla tam çıkıyordum ki aklıma gelen başıma geldi ve ben halen unutamadığım o ilk şamarı bütün şiddetiyle ensemde hissettim. Odunları usulca yere bırakmış ve ağlamamakta inat ederek eve kaçmıştım.

İlkokul bitiyor ve biz sevinçten uçuyorduk… Öncelikle, boğazımıza sıkı sıkı, adeta boğarcasına sarılan yakalıklardan ve kara önlüklerden kurtulup, takım elbise gömlek ve kravat giymenin inanılmaz hazzını ve gençliğe adım atmanın tatlı gururunu yaşayacaktık... Orta Okulumuz her ne kadar binası ve alt yapısı ile ilkokuldan çok daha ilkel şartlara sahip olsa da, adıyla şanıyla öğretmenleri ve öğrenci görüntüleriyle ilgi çekiyordu.

Ortaokula başlamak; fiziken ve siyaseten büyümenin göstergesiydi. Çünkü artık üzerimizden, çocukluğun sembolü kara önlükleri atmıştık… Birinci yıl, Salih ve Metin Hocaların başka yerlerde başka okullara atanmaları, yerlerine bir süre öğretmen gönderilmemesi ya da zoraki atananların üç beş gün sonra ayrılmaları, derken bi çırpıda bitivermişti… İkinci yılın başlarında Ortaokul resmen öğretmensiz bırakılmıştı.

1980 öncesi, kardeşin kardeşle çatıştığı, her gün onlarca insanın sadece aynı siyasi düşünceyi paylaşmadığı için öldürüldüğü, ülkenin yavaş yavaş bir iç savaşa sürüklendiği bir süreç…

İşte bütün bu olumsuzlukların, sorunlar yumağının içinde buluvermişti kendisini…

Sabahları tüm öğrencileri sıraya sokar ve onlarla tek tek ilgelinirdi. Kiminin gömleğinin yakasını düzeltir kiminin kravatını bağlar, kimine sinirlenir ve sert bir dille uyarır, kimi dağınık erkek öğrencilere ise, kızların derli toplu ve bakımlı olmalarını örnek gösterirdi… Üç sınıf, yaklaşık yüz yirmi öğrenci bir hizmetli ve bir öğretmen…


H A Y D A R B E K T A Ş


Ortaokul yıllarının değerlendirmesini 40 yaşından sonra yaptığınız zaman işiniz gerçekten zorlaşıyor. Çünkü yaşananlara o yaştaki bir çocuğun gözüyle bakamıyorsunuz.

Gözlerinde kendisine olan güvenin, yaptıklarının doğruluğuna olan inancın pırıltıları hiç eksik olmamıştı… Etrafına yaydığı ışık onu dinleyenleri aydınlatıyor ve güç veriyordu. Dolayısı ile kısa bir sürede Maşatta sevenleri çoğalmış ve mükemmel dostluklara imza atmıştı.

Köy öğretmenliğinin sadece birkaç ileri gelene yalakalıktan ibaret olmadığını, haksızlıkların üzerine korkusuzca ve yüreklice gidilmesi gerektiğini, doğruların kişilerin yaşlarına makamlarına ve rütbelerine göre değişmeyeceğini ondan öğrendik. Öğretmenlik, özelliklede edebiyat öğretmenliği en çok ona yakışıyordu. Ders anlatırken adeta kendinden geçer ve sınıf içerisinde hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesin konuyu anlamasını sağlardı.

Görev yaptığı okullardaki tüm öğrencilerin yaşadığı kentlerdeki tüm tanıdıklarının, özelliklede Maşat ve civar köylerdeki bir dönem insanının o’ na minnet ve şükran borçlu olduklarını düşünüyorum.

Hak etmedikleri sürgünleri yaşadılar. Önlerine her defasında farklı bir engel konuldu. her türlü acıyı ve sıkıntıyı tattılar… Bir dönem tutuklu kalıp işkence gördüler…

Evet bütün bunları onunla birlikte yaşayan, çizdiği çizgiye ortaya koyduğu kararlılığa sonuna kadar sahip çıkan ve onu bir an bile yalnız bırakmayan,ölümünü bir türlü kabullenemeyerek, kısa bir süre sonra sevdiğine ebediyen tekrar kavuşan bir kadın…

E S M E B E K T A Ş

Manevi huzurlarında saygı ile eğiliyor, minnet ve şükran duygularımızı sunuyoruz…